Gelsin jandarma, polis karakoldan. Fikrim firarda… Mahpusa sığmaz, Eyvah!”
İlk kalemime şeytan tükürdüğü zaman Eylül 1995 yılıydı. Daha o günden sonra da bir daha iflah olmadım. Bütün kavgalarımı da sevdiklerimi de kan, ter ve gözyaşı içinde kaleme akıttım. Bazen mürekkep yerine zehir damladı bazen de kevser suyu misali aktı gitti… Yazdıkça kendimi buluyor, buldukça da benliğimden başka canlar fışkırıyordu sanki. Yıllar hızla geçtikçe yazılarım birikiyor ve bende kök salıyordum. Herkes ısrarla Sezen Aksu’ya gitmemi soyluyordu. Kalabalık içindeki yalnızlığım üstüme geldikçe üst üste kitaplar deviriyordum. Kendimi herkese anlatmaktan çoktan vazgeçmiş sadece çizeceğim yola odaklanıyordum. Cebim paradan ziyade bilgi ve kelimelerle doluyordu. Yeterince dolduğu gün her şeyi gün yüzüne çıkaracak ve bunu paraya çevirecektim. Ama öncesinde bir karar vermeliydim. Önümde 2 yol vardı; ya kolay ya da zor olanı tercih edecektim. Bazı şeyler sonradan olmaz. Ya iyi ya da kötü olarak doğarsın. Ya onurun vardır ya yoktur. Ya delisindir ya da uslu… Ben en zor olanı tercih ettim. Onuru için ölecek kadar iyi… Haksızlık karşısında gözünü kırpmadan kötüleşecek kadar deli olduğumu çok iyi biliyordum. Kendi kolunu kendi kesip dikişini “– Bırak, ben yaparım” diyenlerdendim…
Şubat 2007
İstanbul
02:00
Hava buz gibiydi. İnceden esen rüzgâr acıtarak yüzünüzü yalıyordu. İçim sinirden ve acıdan donmuştu. Soğuktan vahşi bir zevk alıyordum. Gözümü kan bürümüştü. Boş tenekenin içinde tam 12 yılın birikimi bir sürü sayfa taşıyordum. Bir elimde de ispirto şişesi vardı. Evden dışarı adım attığım andan itibaren arka fonda şarkı başladı. Şimdi düşünüyorum da reyting rekorları kıran dizinin bölümünü çekiyorduk sanki. Bende başrol oynuyordum. Tenekeyi bahçenin ortasına koydum. İspirtoyu ağır çekimde döktüm. Birbirine yapışık kibritleri asker usulü kutuya siper ederek çaktım. Alevin yansıması gözlerimden okunuyordu. Yavaş yavaş kibritler düşerken tenekenin içine o an seçimimi yapmıştım. 12 yıl boyunca yazdığım ne varsa bir anda alev almıştı. Gözlerim dolmuştu ama ağlamayacaktım, kararlıydım. Emeğim gözümün önünde cayır cayır yanarken şeytan karşıma geçmiş kahkaha atıyordu. O an gözlerinin içine baktım ve kalemime attığı o tükürüğü ona karşı kullanmaya yemin ettim. Dedim ki; “- İstediğin kadar karşıma bir avuç et parçası için ruhunu sana satmış medya patronu maskesi altında “Kart Finans” ları çıkar. İstediğin kadar karşıma yönetmen kılıklı eşkıyalarını, hırsız yapımcılarını dik! Paralı askerlerinden… Hatta senden korkan senin gibi olsun! Kalemimi kırar yoluma devam ederim.”
Şubat 2014
Geçen 7 yıl beni haklı çıkardı. 4.380 günlük emeği bir gecede cayır cayır yakan ben… Her geçen gün artan 4.300 okuyucu ile Allah(cc) tarafından bana tekrar sizlerle hediye edildi. Seçtiğim yol zor ve uzun olabilir ama kolay olduğunu kim söyledi ki zaten? Kimse vazgeçilmez değildir ve vazgeçtiklerim bunu çok iyi bilir. Amacıma emin adımlarla ilerlerken buradan beni taklit etmeye çalışan ve önüme taş koyanlara bir cevabım var;
Benim için sadece ispirto, kibrit ve teneke olabilirsiniz ama asla o kâğıtlardaki yazılar olamazsınız. Atılan her tokat beni daha da hırslandırır. Ne der Fuzuli; “Mey biter saki kalır. Her renk solar haki kalır. Hamurunda eşeklik varsa baki kalır.” Yani yapacak bir şey yok hamurunda varsa, der. Bütün cihan karşıma dikilse bastığım her yer sallanmaya mahkûm kalacaktır. Çünkü ben yüzümü adaletin en yücesine çevirmişim. Bilirim ki; “Kun fe yekûn” dediği an her şey olacaktır
Kıssadan hisse,
Gördükleriniz göreceklerinizin teminatıdır…