“KOV KOV O ŞEYTANLARI… KOV KAFAMDAN UZAĞA… O CİN FİKİRLERİN SENİ SONUNDA DÜŞÜRMEDEN TUZAĞA… KOŞ KOŞ HADİ YAKALA! BENCE BU SON TRENİ YAKALA! BENİM GİBİ KALENDERİNİ BULAMAZSIN ARARSIN MUMLA!”

Evet, fark ettiğiniz üzere İskender Paydaş ve tabii ki mega starımız TARKAN’ın yeni şarkısı “–Hop de!”. Valla ben bayıldım arkadaşlar! Bütün Beach Club’lerde bangır bangır çalıyorlar.

“-Ay şekerim, ben hiç Türkçe dinlemem” diyenler vardır şimdi.

Sizin kuzenleriniz de hani şu “-Tatlım, ben belgeselden başka bir şey izlemiyorum” diyenler mi acaba?

Eğer kafa kâğıdında Türk yazıyorsa kardeşim istersen Harvard Üniversite’sinde doktora yap, fark etmez. Bir tarafın mutlaka darbuka eşliğinde poptur! Düğününde salona giriş veya ilk dans müziğin mutlaka İngilizce, Fransızca bir şarkıdır ama gecenin sonunda Tarkan’ın Gül Döktüm Yollarına şarkısı ile göbek atıyorsundur. Zaten benim yurdumda kaç kişi Sting veya Enya dinliyor arkadaş? Bu memleket lahmacun ile whisky’i bir arada gördü. Hey yavrum hey!

“AZICIK EĞ O DİK BAŞINI BE GÜZELİM
ARADA KAPINI ARALA DA GİREYİM
O KÖROLASI GURURUNU BİR ALT ET GEL
YA VARIMI YOĞUMU, HERŞEYİMİ ÖNÜNE SEREYİM”

Malum yaz bitiyor. Bende cebimi yeni yazılarla doldurmaya devam ediyorum. Ama sıcaklar bitmeden düğün mevsimini yazmadan olmaz!

“Sweet November” filmi ile patlama yaşayan Enya’nın şarkısı ile ister Çırağan Sarayı’nın ister Çırağan Düğün Sarayı’nın merdivenlerinden inin… Hacı babaanneniz, “-Kilise müziği bu!” diye evliliğin selameti açısından Fatiha suresini ağzını oynatarak okumaya başlamazsa bende Didem Dizdar değilim.

Hele ki Sting ile ilk dans tam bir afet-i ferika. “–Every breath you take… “ yani

“- Her nefes aldığında…” Bu şarkı ile kim dans etmişse bence daha çabuk boşanır. Böyle şizofrenik bir ilişki olur mu yahu?

“SEN SENİN HAKKINDAN EĞER GELEMİYORSAN
SENİ İZİN VER DE BEN YOLA GETİREYİM O ZAMAN”

Gelelim düğün öncesi ve düğün sırasındaki güzel ülkemden manzaralara. Oğlan okul, askerlik, iş derken evlenmeye karar verir. Eh yaşı da bayağı bir kemale ermiştir. Gezdim tozdum der. “-Evlenilecek kız var eğlenilecek kız var!” diye düşünür. İyi de kız nerede? Gel zaman git zaman çok tesadüf bir şekilde kızla tanışır. Görür görmez çarpılır kıza! Hani klasik bir laf vardır ya “–Hayatının aşkını ilk gördüğün anda anlarsın” diye! Bizimki de o hesap… Çıkmaya başlarlar… Gel zaman git zaman en sonunda evlenmeye karar verirler. İşin en civcivli kısmına gelinir; Aileleri tanıştırmak!

Oğlan tarafının maddi durumu daha iyiyse kıza zaten otomatik olarak cümleler döşenir; “–Bak görüyor musun? Bizim oğlanı nasıl da aptala çevirmiş. Ağzının içine bakıyor kızın. Aferim kıza, ee akıllı kız tabii. Nescafe gibi 3’ü bir arada çocuk. Hem zengin, hem yakışıklı hem de düzgün. Kaçırır mı?”

Kız tarafında ise durum bambaşkadır. Hele ki kız sülalenin göz bebeği ise durum daha da vahimdir. Okumuş, edepli, ahlaklı, güzel daha ne olsun? Oğlan tarafına karşı altta kalmamak için herkes dişini tırnağına takar. Birkaç gün içinde tanışma yemeği tertip edilir. Eskiden evde yapılan bu yemekler gelişen ekonomimiz ile artık lüks restaurantlara taşındı nasıl olsa!

“HOP DE KENDİNE HOP DE Bİ AN
KOP GEL HADİ KOP DA GEL İNADINDAN
HELE ÇAK, HELE DURUMU BİR ÇAK DA
GÖR BAK NELER OLACAK SONRA”

Ve yemek sırası…

Damat adayı boncuk gibi ter dökerken devamlı kravatın yakası ile oynar. Kız desen kıpkırmızıdır, iştahı kaçmış su dahi içememektedir. Herkes birbirini süzer. Gelin hanımın kız kardeşi abartılı bir makyaj, spreyden kazık olmuş saçlar… Gözleriyle damadın en ufak bir açığını aramaktadır. Kaynanalar birbirini kantarın topuzunu kaçırmadan tartar ama takıları ölümüne kapışır vaziyettedir. Damat adayı erkek kardeşi mi arkama alsam yoksa kayınpederi mi ikilemi arasında didinir durur. Burada en çok eğlenen kısım ya yeğenler ya da küçük kardeşlerdir. En umulmadık anlarda öyle sorular sorarlar ki;

“- Anne, bu abla şimdi abimin karısı mı olacak?”

Annesi masanın altından hem cimcikler hem de gülümseyerek cevap verir

“- Eheh, çocuk işte. Sus sen bakim!!”.

Damat ile erkek yeğen yan yana otururlarsa daha da şenlik tabii.

“ Nasılsın genç?” sorusuna… Bir yamuğunu görürsem çizerim bakışı ile erkek yeğen cevap verir.
“ İyi. Sağol… Sen!”

Gecenin sonunda restauranttan gülüşerek ayrılır herkes. Bize de bekleriz cevapları havada uçuşur… Ama kimse gençlere “–Nasılsınız?” diye sormaz… Kurbanlık koyun gibi birbirlerine bakarlar

“SAP SOKAĞIMA SAP Kİ ŞU AN
KAP BENİ KAP ELE KAPTIRMADAN
HELE TAK HELE KOLUNA BİR TAK DA
GÖR BAK NELER OLACAK SONRA”

İsteme Sırası

Aileler öyle veya böyle bir şekilde kaynaşmışlardır. Haftalar öncesinden tarih belirlenir. Artık usulüne göre kız istenmeye gidilecektir. Erkek tarafı ışık hızıyla hazırlanmaya başlar. Damadın giyeceği kıyafet yeni alındığı halde kuru temizlemeye tekrar gönderilir. Kızın en sevdiği çiçeğe cafcaflı bir aranjman yapılır. Çikolata en iyi yerden alınır. Yol boyunca herkese görevleri teker teker anlatılır. Ailenin babası uzun bir şekilde uyarılır.

“- Bak çok konuşma Mahmut. Senin şimdi çenen düşer orada”

“-Ayten, sende hep beni görürsün!”

Küçük kardeşlere gerekli uyarılar yapılır.

“- Anneciğim, uslu dur tamam mı?”

“- Anne, abim tuzlu kahveyi içmesin diye mutfağa gidip bakıyım mı bende?”

“- Hele bir yerinden kıpırda bak bakalım görebiliyor musun playstation’ı ”

Kız tarafı heyecanlıdır. Kayınpeder kararlıdır kızı çabuk vermeyecektir. Kravatını son hamle ile sıkar iyice. Gelin adayı ise bir gerginlik çıkmasın diye ağlamak ile gülmek arasında ha kriz geçirdi ha geçirecektir. Kayınvalidenin aklı gümüşleri iyi parlattık mı acaba şeklindedir. Ev açık büfe gibi muazzam yiyeceklerle donatılmıştır. Sanki savaş çıkacak! Misafirler en sonunda gelirler. Muhabbet o kadar uzar ki damat dayanamaz ve babasını dürter.

“-Baba, iste kızı artık!” Ve sonunda söz kesilir…

Nişan!

Türk geleneklerinde kız tarafına aittir her zaman. Şahsi fikrimi sorarsanız çok gereksiz! Milleti eğlendirmekten başka ne işe yarıyor acaba? Nişana akıtılan parayla düğünden sonra 3 ay dünya turuna çıkmayı tercih ederim. Hele bir de nişan bohçası zamazingosu var. İçinde iç çamaşırdan tutun da makyaj malzemesine kadar her şey var. Ya size ne kardeşim bizim donumuzdan? Ben belki donsuz geziyorum. Şaka he! Okuyucu, yok öle bir şey! O değil de gelin adayı şişmansa ona uygun bir şey de bulamazsınız. Ben fırlamalık olsun diye G-String isteyeceğim anasını satayım… Şöyle en iplisinden! Kaynana kesin kalp krizi geçirir! Ay bir de o bohçaları misafirlere açarlar. Bizim donlar en başta böyle bayrak flaması gibi dalgalanır. Çeyizde bulunan eşyaların üzerine çörek otu serpiyorlar. Anlamadığım nokta şu; ölülerin üstüne de çörek otu atıyorlar. Bence mantık şu; “evleniyorsun zaten hayatın kaydı. Biz şimdiden çörek otu atalım” dedik!

O yüzden ben nişan yapmam arkadaş. Direkt basar düğüne giderim! Fazla merasim bünyeme aykırı… Kafam atarsa gider Belediye Nikâhı ile evlenirim… Hafta içi Çarşamba günleri bedava imiş zaten… Beş dakikada bir nikâh kıyıyorlarmış… Mezbahane gibi : )

YAK, YAK BENİ YAK AMA
ARADA BİR SU SERP YANGINIMA
DAĞ DAĞA KAVUŞTU, BİZ KAVUŞAMADIK
KEÇİLERİ KAÇIRACAĞIM SONUNDA!”

DÜĞÜN!

Son dönemlerde bir moda başladı. 12.12.2012 tarzı… Allah’tan matematiksel olarak artık imkânsız da kimse uyamayacak! Hayır, ne oluyor ki öyle olunca? Boşanma oranları artmış işte!

Düğün öncesinde üç tane kriz vardır. Şiddet sıralamasına koyarsak eğer ilk kriz yine gelin bohçası alışverişi sırasında kopar. Geline tüylü terlikler, damada dikişsiz donlar, ipek pijamalar, saten gecelikler alınır… Ya arkadaş bu işler dantelle, tüyle olaydı Banu Alkan yüzyılın evliliğini yapardı be! Buradan gelecekti kocama sesleniyorum tüylü terlikle evde dolaşırsam beni psikologa götür. Kesin cinsel hayatımızda sorun var demektir!

“KAÇ KAÇ DA NEREYE KADAR?
FAZLA NAZ ÂŞIK YORAR
AKLINI BAŞINA TOPLA DA GEL BAK,
BİR BİR UÇUP GİDİYOR YILLAR”

İkinci kriz gelinlik ve düğün mekânı sırasında çıkar. Gelin öyle bir gelinlik ister ki bir araba fiyatında. Damat tarafını alır mı bir telaş! Nişanda yemekleri beğenmez ve damada alınan takım elbiseye laf söyler miydiniz? Alın size! Aslında gelin hanımın da kafası karışıktır. Ne istediğini o da bilmiyordur. Moda evinde tarif ettiği gelinlik modelinden bellidir zaten

“- Ben şöööyle bir model istiyorum. Kate Mİddleton’ın gelinliği gibi zarif bir model olsun ama Paris Hilton gibi durayım içinde!”

Ya çatlak, biri Cambridge düşesi ilerinin İngiltere Kraliçesi diğeri sex kaseti ile ünlenmiş Hilton Otellerinin varisi! Hacı babaannelerimizi aldı mı bir telaş? Toplanıp hatim duasına başlarlar. Şahsi fikrimi söylemeyeceğim ama benimde küçüklüğümden beri hayalini kurduğum bir model var… Vakti zamanında 1950 yıllarının sonlarına doğru biri tarafından giyilmişti

Gelelim zurnanın zırt dediği yere; yani düğünün yapılacağı mekâna! Damat deliye dönmüştür. Aklı fikri gerdek gecesindedir.

“-Yolda dinozor gördüm” desen
“- Nerde gördün” diyecek zekâ seviyesindedir.

Bu yüzden köprüyü geçene kadar her şeyi onaylamaktadır. Oğlan tarafında herkes iktisat profesörü kıvamındadır. Leyla ablaların düğününde biz tam altın takmıştık. Arabanın süslemesini oradan çıkarırız. Muhsin amcaların oğlunun kirvesi otelin müdürünün arkadaşının arkadaşıymış…Hobaaaa!! Damadın annesi yakın gözlüğünü hiç çıkarmaz çünkü düğünde takılacak takıları bir bir sayarak kız tarafına tek başına meydan okur. Baldız baldan tatlıdır diyenlere de iki çift lafım var. Ağzında bal olanın popusunda iğnesi olur diyorum. Hele bir saf tutarsa bittiğiniz andır! Çok kafası atarsa gider Donetalla Versace’a telefon açar ve sipariş verir. Size de faturayı elinize aldığınızda “Subhaneke’yi” tersten okumak kalır! Damat bey, düğünden sonra altınları bozdurup bütün masrafları kapatma hesabındadır. Hele bir şu düğün geçsin kızı alalım diye kendini yer durur

“-Eeeee sen böyle böyle evde kalırsın” dediğinizi duyar gibiyim. Ben genelde kusursuz olan düğünlerin ileride boşanma ile sonuçlanacağına inanırım. Komik şeyler olmazsa ona düğün mü denir yahu? Ya da ben sulu zırtlak bir tip olduğum için eğlence önceliğim belki de…

Annem sıkı sıkı tembih etti. Toplumsal bir mesaj vermem gerekiyormuş. Mesajımı veriyorum

“Aradığınız kişiye şuanda ulaşılamıyor. Evliliği 3. Şahıslara kapalı ya da kapsama alanı dışındadır!”

Bakayım telefonuma… İletildi raporu gelmiş! Anladınız siz onu…

Sonuç olarak;

Tatil bitti. Sezonu açıyoruz

Hoşbulduk…

Okuyucuya not:

Bazı gazetelerde yazılarımdan aşırmalar görüyorum. Emeğin gücünü hafife alan kişiler var. Kaldı ki isimlerini deşifre etmek bana yakışmaz. Onlara tek bir cevabım var.

” Kalemin mürekkebi Allah (cc) istemediği sürece kurumaz”