Malumunuz havalar bir garip. Yaz mı kış mı belli değil! Geçen gün üç gün grip gibi bir şey oldum. Televizyon karşısında yatmaktan başka elimden bir şey gelmedi açıkçası. “Sürtük Peri” tepemde nöbet tuttu ama keyfi yerindeydi… Neden diyeceksiniz? Tabii ki “Bu tarz benim” yarışması. Tam onluk işler zaten… Nerede abuk sabuk şeyler var onlara dadanır. Hayatının merkezinde eğlence olduğu için arkadaşın… “Siyah” 10 dakika izledi “Kendimi Jakuzi’de boğmaya gidiyorum. Daha fazla dayanamayacağım” dedi. Evet, jakuzimiz var bizim… Zenginiz biz… Desem de inanma 🙂

“Sakrament” yazı dizisine tam modifiye şeklinde konsantre olmuş durumdayım. Tehlikeli bir dizi oluyor aslında. Türkiye böyle bir diziyi kaldırmaya hazır mı bakalım? Şimdiden söylüyorum oldu da Silivri yolları bana gözükürse 7 tane avukat isterim. Kezban Hatemi de olsun lütfen çünkü kendisinin gözleri çok güzel de… Yoğun bir çalışma içindeyim… Okuyor, izliyor ve yazıyorum… 10 kişilik bir ekibin işini sırtlanmış durumdayım desem yeridir. 4. Bölümü yazmak için harflerin başına tam geçmiştim ki gözüme bir haber çarptı. “Bu Tarz Benim” yarışmacılarından Nur Bozar’ın tv8’in patronu Acun Ilıcalı ile anlaştı mı? Yok artık! Show tv’den alacağı 47 milyon karşısında Nur Bozar’ı transfer ettiği belirtiliyordu ama yalan haber olduğu daha sonra ortaya çıktı.

Şimdi burada bir duralım! Arkadaşlar, ben genelde popüler yazılar yazmam ama medya nereye gidiyor bir bakmak lazım! Doğru, dürüst ve ilkeli haber yapın artık… Asparagas ve şişirme başlıklar ile gündeme gelmek yerine tavrınızı net bir şekilde ortaya koyun. Karşınızdaki kişi artık muhabir değil bir televizyon patronu bir kere! Ayrıca 2002’den beri emeğinin karşılığını bir kere de kenara atacak kadar acemi bir insan değil… Nur Bozar isimli yarışmacı da 47 milyon lirayı tek seferde geri getirebilecek reyting’e sahip midir? Bunları düşünüp hesaplayıp bu şekilde haber yapın artık derim…

Gelelim yarışmanın detaylarına…

Ben bu yarışmadan sonra psikoloji üzerine yüksek lisans yapmaya kesin karar verdim. Türkiye’deki ruhsal durumun yansıması gibiydi. Yarışmacılar o kadar zıt ve özenli seçilmişti ki… Her birinin üzerinde ortalama reyting hesaplamaları yapılmış gibiydi. Moda üzerine bir program değil mi? Ama ben daha çok “Cennet Mahallesi” formatı gördüm. Hakaretler, ağlamalar ve aşağılamalar havada uçuşuyor. Herkes birbirine laf soktukça yüzlere yayılan memnuniyet ifadesi öyle böyle değil. E ne olacak ki? Siyaset arenası da aynı şekilde değil mi? Herkes çamurda güreşiyor… Ha podyum ha meydanlar ne farkı var?

Jüri ile ilgili de altını çizmek istediğim bir konu illa ki var… “Moda” denildiği zaman aklıma gelen ilk 3 isim kim, biliyor musunuz? Türkiye’den Yıldırım Mayruk, Cemil İpekçi ve Tanju Babacan… Dünya podyumlarından ise Tom Ford, Oscar de le Ranta ve Karl Lagerfeld…

Haydi, iyi haftalar

Sevgilerimle…