Efendim, bildiğiniz üzere ben kara mizah da yazan bir kalemim. Aslında kendi hayatım içerisinde yaşadığım her günü yazsam yemin ediyorum “stand-up show” denilen ecnebi eğlencesi ortaya çıkacaktır. Ben ne kadar deliysem, emin olun arkadaşlarım da bir o kadar deli… Aramızda tek fark var. Onlar sahneden hoşlanmıyor!
Herkesin bir lakabı ve görevi var bizde… Sonuçta ekip olarak çalışıyoruz. Ben yazıyorum onlar da kalplerini ortaya koyuyorlar, sağ olsunlar. Hepimiz ya çocukluk arkadaşıyız ya da kader birliği yapmışız…
Malumunuz Sevgililer Günü denen cüzdan boşaltma organizasyonunu bizde kendi çapımızda kutladık ve bol bol sohbetini yaptık… Hepimizin telefonunda WhatsApp denen asrın icadı var ve doğal olarak çingene çadırı gibi yoğun yazışmalarımız oluyor. Konuşmaları hiç dokunmadan yani orijinal hali ile aktarıyorum. Karar sizin!
Alp, nam-ı diğer Matkap
“- Didem, sana bir şey soracağım. Bana sevgililer gününde izlenebilecek romantik bir film önerir misin? Battaniyenin altında patlamış mısır ve şarap eşliğinde izlenebilecek bir film olsun. Filmi izlerken şarabımızı da yudumlayalım. İçimiz ısınsın falan”
(Sanki amaç film. Bizde yedik! İkinci kadehten sonra filmi kendi çekecek)
“- Kıza sor bana ne soruyorsun”
“- Zevkine güveniyorum”
O sırada Olcay cevap verdi
“- Git, Grinin 50 tonunu izle”
Alp;
”-Hem sen nesin Didem? Kız değil misin? Onu sinemada izleyeceğim bikerem”
Dayanamayıp bir halkla ilişkiler mucizesi olan kitap serisinin filmi için yapıştırdım cevabı
“- O filmi izleyeceğine git porno izle daha eğlenirsin en azından. Bir düşüneyim. Hımmm, Türk mü ecnebi filmi mi olsun?”
Alp;
“- Ahahahaha, ecnebi elbette. Alt yazı diye bir şey icat edildiğinden beri favorim”
Ben sırasıyla Love Story’den başladım Ghost filminden çıktım…
Aslı yani nam-ı diğer Samantha Aslı… Her bir parmağına farklı oje sürer, komiktir ve de zeki… Romantizm ise onun için binlerce fanteziden oluşan bir uzay boşluğu… Anlaşıldığı gibi o bir çılgın, aynı zamanda da çöllere su getirecek kadar mükemmel bir kalbi var. Bilindik bir markanın gecelik diye sattığını bizimki işe giderken giydiğinden benim saydığım bütün filmleri romantik bulmadı! “-Neymiş senin romantik filmlerin?” diye sorunca saydıklarına zaten hiç şaşırmadık. “King’s Speech” denen kekeme İngiliz kralının nasıl başarıya ulaştığını anlatan filmi duygusal buluyordu. Gerisini varın, siz düşünün!
Aslı devam etti
“ – İlla yapış yapış aşk filmi mi seyretmesi lazım”
“ – Evet, 14 Şubat çünkü… Kızla seyredecek bizimle değil”
“ – Ay, totom! Tamam, ‘Leon’ filmini seyretsin o zaman. Oradaki aşk daha vurucu!”
Ben de
“- Haa, ne aşk! Sübyancı aşkı. Şarkısı dışında bir bokuma benzemez. Sting sağ olsun”
Olcay;
“- Bir konuda da anlaşın be!”
“- Aslı romantizmden ne anlar bee. Gül versen ‘dikeni nerede bunun’ der”
“- O dikeni seviyor belki. Ne biliyorsun?”
Aslı;
“ – Alp, dinleme sen bunları. Seni romantizmin kölesi yapmak istiyorlar!”
Olcay;
“- En iyisi Hannibal izle. Çok romantik bir film!”
(Bu da tüy dikti. Seri katil Dr. Hannibal Lecter ‘ın filmini seyret dedi. Kız korkunca bizim yürüyen cinselliğe sarılır hesabı yapıyor herhalde)
Alp en sonunda verdi cevabını
“- Allah belanı vermesin, Didem. Leon filmi için yaptığın yorumu okurken suyu ekrana püskürttüm. Boğazımda kalıyordu”
Uzun beyin fırtınalarından sonra tam kararını veriyordu ki;
Ömer yani son Don Juan… Pat diye bir mesaj yazdı…
“- Ben İsrail’deyim Didem. Küfürlerini de bekliyorum”
“- He he… Bende Ariel Şaron zaten”
“- İnanmaman nedendir?”
“- Benim o kadar geri zekâlı arkadaşım olamaz mantığına tutunmuş durumdayım.Tamamen umut!”
“- Yok, şaka gitmiyorum ama Mayıs’ da gidiyorum”
“- En azından 3 ay hala geri zekâlı değilsin”
“- ‘Burning Man’ olacakmış. Ona gideceğiz”
“- Ömer, sen bu kızla konuşuyor musun İsrail’de olmasına rağmen?”
“- Valla gittiği günden beri full time mesajlaşıyoruz. Günde 4-5 kerede telefonla konuşuyoruz. Neden şaşırdın bu kadar?”
“- Aslı, hocaya gidelim. Kız buna Öküz büyüsü yapmış. Öküz beyinli olsun diye… Çekmece sahilde bakla falı bakan Gülfidan var. Bak onu ayarlayalım olmadı!”
Alp girdi devreye;
“-Aşkın yaşı, dini ve mezhebi olmaz”
Ben;
“- Sende sus şimdi. Yürüyen Playboy dergisi”
Olcay;
“- Hep Alp’in başının altından çıkıyor bunlar zaten. Bir film sordu çarşı karıştı”
Diyeceksiniz ki; Ne alaka İsrail?
Ömer, iyi ki kız olmamış! Yemin ediyorum, kapıya su getiren amca “–Sana aşığım” dese merhametinden kaçar. Kızını dövmeyen dizini döver lafı da biçilmiş kaftan olur herhalde!
Bizimki boş vakitlerinde sık sık âşık olur. Bu sefer bulduğu kız koyu Musevi, bir de üstüne İsrail’e yerleşti, o da yetmezmiş gibi bir de kocasından boşanmaya çalışıyor. En sonunda bağırdım “teker teker gelin be” diye…
“- Ama Dido öyle değil”
“- Nasılmış?”
“- Kız uçağa binmeden önce bana dedi ki. Eğer Yahudi olsaydın seninle olurdum”
“- Sen ne dedin?”
“- Benim için önemli değil, dedim”
“- İyi demişsin, manyak! Kız resmen oynuyor! Kahrolsun İsrail diyorum. Ariel Şaron kadar kafasına taş düşsün onun. Anamızı ağlatıyorlar zaten. Bir g…tümüzdeki don kaldı almadıkları şimdi bir de erkeklerimize mi göz diktiler? Bak, beni delirtme Ömer!”
Bıdı bıdı bıdı bu konuşmalar saatlerce sürdü.
Onun dışında Alp protesto amaçlı sokağa çıkmadı. Mesajında;
“-Çıkıp insanların sokaklarda iğrenç sevişken hallerini izlemek istemiyorum. O yüzden bugün evde oturuyorum.”
Aslı daha beter tabii;
“- Kalabalık yerlere gitmek istiyorum. O salak manzarayı seyretmeye… Tren istasyonu önünde ellerinde çiçekle saate bakan tipler! Sinema salonu önünde heyecanlı kuyruk… Özgürlük meydanında piyasa araştırması yapanlar… Cafe’lerde masa altlarından götürenler”
Alp dayanamadı;
“- Kalabalık yere gidersem ‘cinnet is coming’ diye bağırıp herkesi ateşler, salarım!”
Devreye ben girdim;
“- Ben zaten beceremiyorum öyle şeyler ya… Bir kere hoşlandığım çocuğa masanın altından kur yapayım dedim. Ayağımı bileğine sürtmek istedim. Kız arkadaşıma sürtmüşüm. Kız bağırdı… Kedi sandı bir an”
Herkes koptu ama Aslı’dan gelen cevaba daha da yarıldık
“- O da bir şey mi? Ben masanın diğer tarafından kendi ayak parmaklarımı gördüm!”
Kısacası sevgili okuyucu,
Bize her gün bayram!