Ülkece ne günlerden geçiyoruz be? Vay anasını… Mizah yazmayı seven benim bile psikolojimi bozdunuz. Sayenizde ilk defa bu klavyeden kan damlıyor. Hepimizi sokakta yürürken gülmekten utandırdığınız için Allah’ınızdan bulun!
Benim de dâhil olduğum “Kayıp Kuşak” yani Turgut Özal’ın kuşağı… Ben 2 yaşında domatese ‘totames’ derken terör vardı memlekette, hala var! Dikkatinizi çekerim çocuk çoluğa karıştı bizim kuşak!
Sen koskoca Kurtuluş Savaşı yaşa ama kıçı kırık bir terör örgütünü bitireme! Kimse bana dış güçler demesin… Bu topraklar zamanında “hasta adam” diye ameliyat edilmek üzere masaya yatırıldı. O zaman dış güçler kuyumuzu masa altından da kazmıyordu. Osmanlı topraklarını açık ve saçık bir şekilde bölgelere ayırarak paylaşmışlardı. İlla büyük bir deha gelip ülkeyi kurtarması mı lazım veya illa oluk oluk kan akıp sokaklara mı dökülmemiz lazım? Bu güzel ve yalnız ülkenin kaderi hep aynı mı olacak? Ceplerinizi doldurma yerine ekmek yediğiniz yere tükürmeyip, biraz memlekete hizmet edin… Şirket yönetir gibi ülke yönetilmez! Sözüm tüm politikacılaradır…
Hakan Fidan’a naçizane bir fikrimi beyan etmek isterim. Terör Doberman köpeği gibidir, beyni fazla gelişince sahibine saldırır. MIT olarak gizli bir operasyon yapıyorsun ama taşınan silahlar Türk malı çıkıyor! Kamera şakası mısınız siz? Sonrasındaki açıklamalar ise tamamen Brezilya dizisi… Hem yazar hem Kurumsal İletişimci olarak altını çizmek isterim. Ak parti ve CHP kiminle çalışıyorsa verdikleri paralara yazık! Ömrümde bu kadar komik hazırlanmış konuşma metinleri görmedim. CIA ‘in böyle bir olay yaşadığını düşünüyorum da, ortada gizli teşkilat denen şey falan kalmazdı herhalde… Ayrıca merak ediyorum ve Hakan Fidan’a sormak istiyorum. Ne oldu da milletvekilliğine bir anda geçmek istediniz ve daha sonra ne oldu da geri çekildiniz?
Devletin en gizli köşelerinde neler dönüyor? T.B.M.M’yi yemin ediyorum T.S.M korosuna çevirdiniz!
Ahmet Davutoğu, Emel Sayın&Tarkan “Hep Bana”
Hakan Fidan, Bülent Ersoy “Artık ne duamsın, ne de bedduam”
Kemal Kılıçdaroğlu, Devran Çağlar “İmkânsız Aşklar”
Bak yine sinirim bozuldu, işi sulandırdım…
Ahmet Davutoğlu’na da sormak istediğim var. Kendinizi gerçekten Başbakan olarak görüyor musunuz? Teşekkürler, başka sorum yok…
Af için gelen teröristi Habur sınır kapısından davullarla, zurnalarla karşıladınız. Sanki adamlar milli kahraman! Bir kere af ile gelen terörist gizli getirilir, sorgusu yapılır ve farklı kimliklerle halka tekrar kazandırılır. Kafesteki maymun gibi getirilmez… Belli ki bir oyunun parçası olmuşlar. “Açılım açılım” dediniz, hepimiz kabak çiçeği gibi açıldık! Neyi açıyorsunuz siz ya? Hayırdır, pakette ne var? Kararlısınız yani tüm Doğu’yu Kürdistan yapıp, el ense yellendirerek keyif çatmaya! Selahattin Demirtaş ve saz ekibi bir ara özerklik için Barselona’daki Katalan’ları örnek göstermişti. Çok demokrat (!) ve özgürlükçü (!) olduğunuz için esprili olarak soruyorum. Selo, dünyanın en kısa fıkrası nedir biliyor musun? “Diyarbakır, Barcelona olmuş!” Katalan’ların İspanya’ya sağladığı milli hâsılat kaç milyon dolar sizin haberiniz var mı? Tek cevap; Barcelona Futbol Takımından yola çıkın! Soruyorum, Diyarbakır’ın karpuz dışında ülkeye katkısı nedir acaba? Ne verdiniz de ne istiyorsunuz? Buyurun hesap ve kitap için masaya oturalım. Ha diyeceksiniz ki şimdi; “Fırsat mı verdiniz?”
Ben Kosovalıyım Sayın Demirtaş… 500 yıl savaş görmüş bir kuşaktan geliyorum. “Trakya Bölgesi bizim hakkımız” diyerek, vatan hainliği ile suçlandığımızı ne hatırlıyorum ne de tarih kitaplarında okudum
Elektriğiniz, suyunuz, öğretmen ve doktorunuzun maaşları hep benim vergilerimle ödeniyor. Siz bir de kalkıyorsunuz onları öldürüyorsunuz. Diyeceksiniz ki “Zamanında bizi çok ezdiniz!” Fakir edebiyatı yapmayın çünkü karnımız içtiğimiz kanlarla doydu! İsrail Yahudi’si gibi yumurta haşlamak için dünyayı ateşe veriyorsunuz.
Hadi Doğu’yu verdik diyelim, bir daha kapımızı çalmamak için garanti veriyor musunuz? Adım gibi eminim ki; kara para aklama veya uyuşturucu ticareti en sonunda Kürt’leri bitirdiği zaman “kurtarın bizi” diye yine bizim kapımıza geleceksiniz! Selahattin Demirtaş, size tüm Türkiye gençleri adına bir çift lafım var “Ayağınızdaki ayakkabı topuğunuza doğru sıkar”
Ailenizle kahvaltı ettiğiniz video görüntüleriniz bu aralar çok popüler… Hani şu bıçakla domates kestiğiniz… Bıçağı ne kadar profesyonel kullanıyorsunuz…
PKK kampındaki, peşmerge kıyafetleri içindeki görüntülerinizi hatırladık bir an…
Söylesenize çok merak ediyorum. Türk askerini de bıçakla öldürüp, kanını akıtmak için bıçak kullanma eğitimi aldınız mı?
Gelelim 09.00 – 17.00 memur olan Kemal Kılıçdaroğlu’na
Evet, bürokrat bir adamsınız ama kusura bakmayın lider değilsiniz. Ben sizde kitleleri arkanızdan sürükleyecek bir heyecan görmüyorum. Zaten Deniz Baykal’ın sex kaseti faciasından sonra gönülsüz bir şekilde Genel Başkan olduğunuzu çok iyi hatırlıyorum. Siz başta kendinize inanmadınız ki; Millet nasıl inansın? Geçen gün Fatih Altaylı’nın programına katıldınız. En çok da sinirden ona güldüm. Düne kadar AK Parti için olumlu konuşan bir gazetecinin, telefon tapelerinden sonra sizinle karşılıklı programa çıkması sizce de çok manidar değil mi? Bu arada kaç genel seçim kaybettiniz, Kemal bey? Biz artık yetişemiyoruz da… Elinizde de “Çılgın Proje” denilecek ne var? Danışman ve Kurumsal İletişim’cilerinizi gözden geçirin… Çünkü zehir gibi beyinlere ihtiyacınız var. Ama en önemlisi fedakârlık yapmanız gerek… İşte o zaman Türk milleti sizi asla unutmayacaktır
Ve ağır adamları sona bırakmak lazım değil mi?
Türkiye Cumhuriyeti’nin Mustafa Kemal’den sonra gördüğü en yakışıklı ve uzun boylu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan… Sinirli, şiir seven, duygusal ve daha niceleri…
Başlı başına bir yazı konusu… Ama aşkımız büyük Tayyip Bey…
Selami Şahin şarkısı gibiyiz
“Bilmiyorum, seninle sonumuz ne olacak? Belki bu aşk ölümsüz belki yarım kalacak. Her gün değişiyorsun avutuyorsun beni. Bir bilmece gibisin… Çözemedim ben seni! Seninle başım dertte ne yapsam bilmiyorum? Canımdan bir parçasın söküp atamıyorum. Bazı gün darılırsın bazı gün barışırsın. Bazı gün de kaybolur, hasrete karışırsın. Her gün değişiyorsun avutuyorsun beni…”
Saygı ve sevgilerimle,
Didem Dizdar
Okuyucuya Not:
Sağ elimde cam parçalandı ve derin kesik oluştu. Sosyal medyadan görüp geçmiş olsun dileklerinizi ilettiniz.
Hani klasik bir laf vardır ya… “Ben bu yolları kan, ter ve gözyaşı içinde geçtim”. Kendi adıma kan kısmını da tamamlamış oldum.
İnsanın hem ruhunun kırıkları hem de cam kırığı yaraları sevgi ile daha çabuk iyileşir. Göstermiş olduğunuz sevgiyle beraber güzel dilekleriniz için çok teşekkür ederim.