Yaklaşık iki aydan fazla yazı yazmadığımın farkındayım. “Böyle keyfine göre hareket eden yazar olur mu?” diyenlerinizde mutlaka olacaktır. Ayrıca bir sürü bununla alakalı mesajlarınızı da alıyorum. Sanırım her yazarın dönemsel olarak yakalandığı sendroma tutuldum bende… Zamanımı iyi yönetemiyorum! Acil olarak kendime bir asistan bulmalıyım da, nasıl? Şimdiki neslin istediği maaşlar o biçim yani! Arkadaşım, Ali Koç’a asistanlık yapmayacaksınız yahu!
Şirketin işleri, yetiştirmeye çalıştığım şarkı sözleri, müşterilerimiz, dangalak insanların bana yaşattığı stres dolu günler ve en önemlisi de geçirmiş olduğum önemli kalın bağırsak ameliyatım yüzünden sancılı dönemlerden geçtik, sayın okuyucu… Rabbime binlerce şükürler olsun ki; Dostumuza sevinç, düşmanımıza üzüntü vererek eskisinden daha da iyi ayağa kalktık…
Gelelim şimdi yazının kurbağa başlığına!
19. yüzyılda suda yavaşça ısıtılan kurbağalar üzerine pek çok deney yapıldı. 1869 yılında, ruhun yerine dair deneyler sırasında, Alman psikolog Friedrich Goltz, beyni alınmış bir kurbağanın yavaşça ısıtılan suda kaldığını; fakat sağlıklı kurbağaların kaçmayı denediklerini gözlemledi.
Diğer deneylerde ise kurbağaların yavaşça ısıtılan sudan kaçmaya çalışmadıkları sonucuna varıldı. Heinzmann, 1872 yılında yaptığı deneyde suyun yeterince yavaş ısıtılması halinde normal bir kurbağanın kaçmaya çalışmayacağını gözlemledi,1875 yılında Fratscher de aynı sonuca vardı.
1888’de William Thompson Sedgwick bu deneylerin sonuçları arasındaki açık çelişkiyi, deneylerde kullanılan farklı ısıtma derecelerinin bir sonucu olarak açıkladı; “Gerçek şu gibi görünüyor, eğer ısıtma yeterince kademeliyse, normal kurbağalarda bile refleks söz konusu olmaz; eğer ısıtma daha hızlıysa, ama yine de kademeli denilebilecek şekildeyse, hiçbir şart altında normal kurbağanın ölmesini garanti altına almaz.”
Modern kaynaklar bu efsanenin gerçek olduğunu tartışma eğilimindedir. 1995’te Harvard Üniversitesi Biyoloji bölümünden Profesör Douglas Melton, konuyla ilgili “Bir kurbağayı kaynayan suya atarsanız, dışarı atlamaz. Ölür. Kurbağayı soğuk suya atarsanız, su ısınmadan dışarı atlar-sizin için orada uslu uslu oturmaz.” ifadelerini kullandı. National Museum of Natural History’de sürüngenler ve amfibi hayvanlar sorumlusu olan George R. Zug da, “Çıkmasının bir yolu varsa, kurbağa kesinlikle çıkıp gidecektir.” diyerek bu öneriyi reddeder.
2002’de Oklahama Üniversitesi’nin Zooloji bölümü emekli profesörlerinden Dr. Victor H. Hutchison, amfibi hayvanların ısıyla ilişkilerine dair bir araştırmayla bağlantılı olarak, “Efsane tamamıyla yanlış!” sözlerini sarfetti. Hutchison pek çok kurbağa türü için en yüksek kritik ısının çağdaş araştırma deneyleriyle nasıl belirlendiğini anlattı; “Su dakikada 2 °F ya da 1,1 °C ısıtılırken kaçmaya çalışan kurbağa giderek artan oranda hareketli hale gelir ve kap buna uygunsa sonunda oradan dışarı atlar”
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere! Yani bize…
Okuduğum bilimsel makalelerden yola çıktığım vakit; şu sonuca varıyorum…
Türk milleti olarak bir suyun içine atıldık. Altımıza verdiler ateşi… Su yavaş yavaş ısınıyor arkadaşlar!
Sudan zıplarsak yaşayacağız,
Yoksa fark etmeden usul usul öleceğiz!
Sevgilerimle
P.S: sahalara geri döndüm… Okuyan gözleriniz ve seven kalplerinizden öpüyorum…